ÖZET
Amaç:
Bu çalışmada bölgemizdeki kan donörlerin hepatit B virüs (HBV), hepatit C virüs (HCV), HIV ve sifiliz seropozitiflik oranlarının retrospektif olarak belirlenmesi ve 2003 yılından itibaren 2006 yılına kadar geçen dönem ile 2007-2010 yılları arasındaki seropozitiflik oranlarının karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntemler:
Çalışmaya 15696 donör dahil edildi. Donörlerin HBsAg, anti-HCV antikoru ve anti-HIV1/2 antikoru düzeyleri Microparticle Enzyme Immunoassay (MEIA) yöntemiyle belirlendi. Sifiliz taraması için Rapid Plasma Reagin (RPR) testi kullanıldı.
Bulgular:
Tüm donörler anti-HIV 1/2 testi yönünden negatif olduğu gözlenirken, HBsAg, anti-HCV, ve RPR pozitiflik oranları sırasıyla %1,29, %0,16, %0,02 olarak bulundu. Seropozitiflik oranları bakımından iki çalışma dönemi arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı.
Sonuç:
Bu çalışmanın sonuçları ülkemizde bildirilen diğer çalışmalarla uyumludur.
Giris
Hepatit B, Hepatit C, HIV ve Sifiliz kan transfüzyonu ile geçis riski tasiyan majör patojenlerdir. Dünya Saglik Örgütü (WHO) kan transfüzyonun güvenilirligini gelistirmek için transfüzyonla geçen bu 4 major patojenin güvenilir-kaliteli testlerle taranmasi, iyi organize bir kan transfüzyon servisinin kurulmasi ve etkili kalite kontrol sistemlerinin uygulanmasini tavsiye etmektedir (1). Enfeksiyöz ajanlarin pencere periyodunda olmasi, laboratuvar hatalari, immünolojik olarak sessiz tasiyiciligin varligi ve enfeksiyöz ajanlarin genetik varyasyonlari gibi faktörlerden dolayi (2), kan ve kan bilesenlerinin transfüzyonuyla enfeksiyon bulasma riski halk sagligi açisindan önemini korumaktadir. Bu risk ayni zamanda transfüzyonla bulasabilen enfeksiyonlarin toplumda (özellikle kan donörlerinde) görülme sikligina da baglidir (3). Ülkemizde kan ve kan bilesenlerine uygulanacak zorunlu laboratuvar testleri; Hepatit B yüzey antijeni (HBsAg), anti-HCV antikoru, anti-HIV 1/2 antikoru ve sifiliz olarak belirlenmistir (4). Tüm dünyada yaklasik 2 milyardan fazla kisinin HBV ile temas etmis oldugu, 400 milyon kisinin Hepatit B virüsü (HBV) ile enfekte veya tasiyici, 170 milyon kisinin HCV ile enfekte oldugu düsünülmektedir (5). Saglik Bakanligi’nin 2008 verilerine göre ülkemizde hepatit B tasiyicilik orani %8’dir. Ülkemiz %2-8 arasinda kabul edilen orta endemisite özelligi gösteren ülkeler arasinda yer almaktadir (6). HBV'ye göre daha düsük bir prevalansa sahip olan HCV'nin gelismis ülkelerdeki kronik hepatitlerin %70'inden sorumlu oldugu düsünülmektedir. HBV ve HCV tasiyicilarinin belirlenmesi bu enfeksiyonlarin kroniklesebilmeleri ve siroz veya hepatoselüler karsinoma neden olabilmelerinden dolayi çok önemlidir (7). Dünya Saglik Örgütünün (WHO) 2005‘deki tahminlerine göre dünya genelinde 38 milyon insan HIV ile enfektedir (8). HIV ile infekte olan donörlerde serokonversiyon öncesi dönemde yapilan tarama testlerinde anti-HIV sonuçlarinin negatif olmasi bu enfeksiyonu bulastirma riskini de arttirmaktadir (9). Ülkemizdeki genel sifilizli olgu sayisinin 2006 yilinda 4,189 oldugu bildirilmektedir. 2010 yili itibariyle ise %10,6 olarak orani bildirilen sifilizin, prevalansinin belli peryotlarda saptanmasi ve atak hizinin tayin edilmesi özellikle toplum sagligi yönünden önem kazanmaktadir (10). Ülkemizde farkli bölgelerden yapilan arastirmalarda kan donörlerinde HBsAg seroprevalansi 0,52-3,94, anti-HCV antikoru seroprevalansi 0,04-0,74, anti-HIV antikoru seroprevalansi 0-0,13 ve RPR seroprevalansi 0-0,47 olarak bildirilmistir (11,12). Kan donörleri transfüzyona bagli geçis gösteren, mortalite ve morbiditesi yüksek olan hastaliklarin tesbiti, takibi ve bulasinin engellenmesi bakimindan izlenmesi gereken bir grubu olusturmaktadir (7,8). Bu çalismada Gaziosmanpasa Üniversitesi Arastirma ve Uygulama Hastanesine 2003-2010 yillari arasinda kan bagisinda bulunan kisilerde HBsAg, anti-HCV antikoru, anti-HIV antikoru ve sifiliz (RPR) test sonuçlari retrospektif olarak degerlendirilerek transfüzyon yolu ile önemli bulasma potansiyeli olan enfeksiyon etkenlerinin seroprevalansinin ortaya konulmasini ve hastanemizin hizmete basladigi 2003 yilindan itibaren 2006 yilina kadar geçen dönem ile 2007-2010 yillari arasindaki seropozitiflik oranlarinin karsilastirilmasi amaçlanmistir.
Gereç ve Yöntem
Hastanemiz kan merkezine 2003-2010 tarihleri arasinda basvurup kan alma kriterlerine uygun bulunan 15696 donörün kayitlari retrospektif olarak incelendi. Hepatit B yüzey antijeni (HBsAg), anti-HCV antikoru, anti-HIV 1/2 antikoru ve RPR testleri açisindan pozitiflik oranlari hesaplandi. 2003-2006 yillari ile 2007-2010 yillari arasindaki seropozitiflik oranlari karsilastirildi. HBsAg, anti-HCV antikoru, anti-HIV antikoru testleri MEIA (microparticle enzyme immunoassay) yöntemi ile (degisik zamanlarda olmak üzere; Unicel DXI 800 Access Immunoassay System (Beckman-Coulter, Inc. ABD), Architect i2000 (Abbott Diagnostics, ABD), RPR ise Rapid Plasma Reagin Carbon Agglutination ( Biokit Loboratories, Spain) yöntemleri ile çalisilmistir. RPR pozitif bulunanan kan örneklerine dogrulama testi olarak) TPHA testi (Treponema pallidum Hemaglutinasyon Assay) yapilmistir. Donörlere bagis öncesi donör sorgulama formu doldurulmus, tansiyon ve genel klinik muayenesi yapilmistir. Istatistiksel degerlendirme χ2 (Chi-square) testi ile yapilmistir.
Bulgular
Hastanemiz Kan Merkezine 2003–2010 yillari arasinda kan bagisi için basvuran donörlerin HBsAg, anti-HCV antikoru, anti-HIV 1/2 antikoru ve RPR seropozitiflik oranlari sirasiyla %1,29, %0,16, %0, % 0,02 olarak bulunmustur. HBsAg, anti-HCV antikoru, anti-HIV 1/2 antikoru ve RPR sonuçlarinin 2003-2006 ve 2007-2010 yil araliklarina göre dagilimi Tablo 1’de gösterilmektedir. 2003-2006 ve 2007-2010 dönemleri arasinda, donörlerin HBsAg, anti-HCV antikoru, anti-HIV 1/2 antikoru ve RPR seropozitiflikleri yönünden istatistiksel olarak anlamli fark bulunmadi (5).
Tartisma
Güvenli kan transfüzyonu kan merkezlerinin en önemli amaçlarindan biridir. Kullanilan zorunlu tarama testleri ve alinan diger önlemlerle (donör sorgulamasi, muayenesi) kan yoluyla bulasabilecek enfeksiyonlarin önüne geçilmeye çalisilmaktadir. Transfüzyon sonucu bulasabilen enfeksiyon etkenlerinden en yaygin olani Hepatit B virüsüdür. Bu virüsün transfüzyon yolu ile geçis riski 2/10,000’dir (13). Ülkemizde HBsAg seroprevalansi normal populasyonda %3,9-12,5 olarak bildirilmistir. HBsAg tasiyiciligi (%3-7) yönünden ise ülkemiz orta derecede riskli ülkeler arasinda yer almaktadir. Kizilay Kan Merkezlerinin 1983-1998 yillari arasinda topladiklari 5420125 kanda HBsAg seropozitifligi %5,1 dir. Bu dönem donör özellikleri bakimindan incelendiginde özellikle 1983-1991 yillari arasinda toplanan kanlarin yarisindan fazlasinin asker donörler tarafindan bagislandigi, sivil donörlerin sayisinin daha az oldugu görülmektedir. Askerlerin bulundugu kalabalik yasam kosullarinin HBsAg seropozitivitesinin yüksek bulunmasinda etkisi oldugu düsünülmektedir (14). Türkiye genelinde 2000-2005 yillari arasinda sivil kan donörlerinde HBsAg seropozitifligi %2,97 oldugu rapor edilmistir (15). Türkiye’ de 1993-2011 yillari arasinda bildirilen çesitli arastirmalarda bulunan HBsAg seroprevalansi Tablo 2’ de gösterilmektedir (11,12). Bu tabloya göre farkli bölgelerde yapilan çalismalarda HBsAg seroprevalansi %0,52-4,19 arasinda degisen oranlarda saptanmistir. Koçak ve ark. 1987-2003 yillari arasinda HBsAg seropozitifliginin %5,98’den %2,07’ye düstügünü belirlemislerdir (16). Kan donörlerinde 1998-2008 yillarini kapsayan bir diger arastirmada HBsAg seroprevalansinda yillar içinde anlamli azalma oldugu, asi uygulamalarinin artmasi ve toplumun HBV enfeksiyonu konusunda bilgilendirilmesi ile HBsAg seropozitifliginin daha düsük seviyelere çekilebilecegini isaret etmislerdir (17). Bizim çalismamizda 2003-2006 yillari arasinda HBsAg seropozitifligi %1,34, 2007-2010 yillarinda %1,27 olarak bulundu. Incelenen iki peryod arasinda HBsAg oranlari bakimindan anlamli fark gözlenmedi. HCV’nin transfüzyon yolu ile geçis riski 1/10,000’dir (18). Ülkemizde 1993 yilindan sonra kan donörlerinde yapilmis çalismalara bakildiginda anti-HCV antikoru pozitifligi %0,04-0,74 arasinda degismektedir (Tablo 2) (11,12). Bizim çalismamizda saptanan %0,16’lik anti-HCV antikoru orani ülkemizdeki diger çalismalarla uyumludur. Bilindigi üzere HCV enfeksiyonunun pencere döneminin uzun olmasi ve antikor yanitinin geç ortaya çikmasi sebebiyle tanida kullanilan anti-HCV antikoru testi yetersiz kalabilmektedir (19). Son yillarda bazi ülkelerde donör taramalarinda rutin olarak nükleik asit amplifikasyon testlerinin (NAT) uygulanmasina baslanmistir. Özellikle Avrupa’da plazma ürünlerinden elde edilen ürünlerde HCV-NAT testi uygulanmasi zorunlu hale getirilmistir (20). Anti-HCV antikoru negatif kan donörlerinde HCV RNA pozitiflik oranini saptamak amaciyla, ülkemizde yapilan bir tez çalismasinda 2592 anti-HCV antikoru negatif serumlardan 1 tanesi pozitif olarak belirlenmistir. Arastirmacilar yaptiklari maliyet degerlendirmesi sonucunda testin çok pahali olduguna ve ülkemiz sartlarinda uygulanabilir olmadigi sonucuna varmislardir (21). HIV enfeksiyonu, virüsü tasiyan kisilerden alinmis kan ve kan ürünleri ile bulasabilmektedir. Ülkemizde 1987 yilindan bu yana aliciya verilmeden önce tüm kan ve kan ürünlerine ELISA yöntemiyle anti-HIV antikoru tarama testi yapilmasi zorunlulugu getirilmistir (22). Yine de hastaligin pencere döneminin uzun olmasi sebebiyle enfeksiyonun bulasma riski tamamen ortadan kaldirilamamaktadir. Türkiyede yapilan çalismalarda kan donörlerinde anti-HIV antikoru pozitifligi 0-0,13 arasinda bildirilmistir (Tablo 2) (11,12). Çalismamizda anti-HIV antikoru pozitifligine rastlamadik. Bu sonuç ülkemizden bildirilen diger verilerle uyumludur. Günümüzde sifilizin transfüzyon yolu ile bulasmasi çok nadirdir. Bunun en önemli sebepleri antibiyotik kullanimi ile sifiliz prevalansinin düsmesi ve transfüzyon için alinan kanin +4°C’de bekletilmesidir. Ülkemizde degisik illerden bildirilen raporlarda seropozitiflik oranlarinin %0-0,47 arasinda degiskenlik gösterdigi tespit edilmistir (Tablo 2) (11,12). Bu çalismada 15 696 hastanin 3’ünde (2) RPR pozitifligi saptanmistir. Bu deger ülkemizde yapilan diger çalismalarin sonuçlari ile uyumludur. Kan ve kan ürünlerinde sifiliz taramasi amaciyla non-treponemal testler olan VDRL (Venereal Disease Research Laboratory) ve RPR (Rapid Plazma Reagin) testleri kullanilmaktadir. Bu testlerin treponemal testlere göre yalanci pozitiflik oranlari daha yüksektir. Bu nedenle pozitif bulunan non-treponemal testlerin dogrulanmasi amaciyla spesifik testler kullanilmalidir. Çalismamizda RPR pozitif bulunan kanlara dogrulama amaciyla TPHA testi (Treponema pallidum Hemaglutinasyon Assay) uyguladik ve tüm sonuçlari negatif olarak bulduk. Sonuç olarak bölgemizdeki kan donörlerinde belirlenen HBsAg, anti-HCV antikoru, anti-HIV antikoru ve RPR seroprevelans oranlari ülkemizde yapilan çalismalarin sonuçlariyla uyumludur. Transfüzyon yoluyla bulasan enfeksiyonlarin önüne geçebilmek için donör sorgulamasi ile muayenesinin titizlikle uygulanmasi ve yüksek duyarlilik ve özgüllüge sahip testlerin kullanilmasi yeterli degildir. Transfüzyon yolu ile bulasabilecek enfeksiyonlar ve diger bulasma yollari konusunda toplumun bilinçlendirilmesi, ülke genelinde asilama oranlarinin arttirilmasi ve gereksiz kan transfüzyonlarindan kaçinilmasi da önemlidir.
Yazisma Adresi/Address for Correspondence:
Dr. Gülgün Yenisehirli, Gaziosmanpasa Üniversitesi Tip Fakültesi, Tibbi Mikrobiyoloji Anabilim Dali, Tokat, Türkiye
Tel.:
+90 536 212 95 00
E-mail:
Received/Gelis tarihi:
23.07.2011
Accepted/Kabul tarihi:
14.02.2012