ÖZET
Amaç:
Hepatit E virusu (HEV), endemik bölgelerde fekal-oral geçiş gösteren Akut Viral Hepatite neden olan etkenlerden biridir. Özellikle endemik olmayan bölgelerde Hepatit E’nin zoonotik geçişi gıda güvenliği ve zoonoz riski nedeniyle önemli bir halk sağlığı problemi olarak endişe uyandırmaktadır. Ülkemizde yapılan çeşitli çalışmalarda HEV seroprevalansının yaklaşık %6 civarında olduğu görülmektedir. Kan donörlerinde HEV seropozitifliğini saptamak ve seropozitifliğin yaş ve cinsiyet ile ilişkisini belirlemek amacıyla bu çalışma yapıldı.
Gereç ve Yöntemler:
Kan donörleri arasından randomize olarak seçilen 248 kişi çalışma kapsamına alındı. Alınan serum örneklerinde ELISA yöntemi kullanılarak Anti-HEV IgG pozitifliği araştırıldı.
Bulgular:
Donörlerin 10’unda (%4,0) HEV seropozitifliği saptandı. Yaş grupları ve cinsiyet arasında seropozitiflik bakımından anlamlı derecede farklılık gözlenmedi.
Sonuç:
Bu sonuçlara göre Erzurum’da HEV seroprevalansının Türkiye ortalamalarına göre daha düşük olduğu görülmüştür. Özellikle hayvancılıkla uğraşın yoğun olduğu bölgemizde zoonotik bulaş, göz ardı edilmemesi gereken bir noktadır. Bu risk gruplarında HEV seroprevalansının araştırılacağı geniş kapsamlı çalışmalar konunun önemini ortaya koyması bakımından faydalı olacaktır.
Giriş
Hepatit E virüsü (HEV) ilk olarak 1983’de tanımlanmış, zarfsız, tek zincirli bir RNA virüsüdür. Hepeviridae ailesinin Hepevirus cinsinin tek üyesi olan HEV, viral replikasyonda önemli role sahip ORF-1, ORF-2 ve ORF-3 proteinlerine sahiptir (1-5). HEV, temiz suya erişimin zor olduğu gelişmekte olan ülkelerde yetersiz sağlık önlemleri sonucunda genellikle fekal-oral yolla bulaşmaktadır (1,6). İnsandan insana bulaşma nadir olsa da, vertikal olarak anneden bebeğe ve sürekli kan nakli yapılanlarla birlikte hemodiyaliz hastalarına kan transfüzyonu yoluyla da bulaşabileceği bildirilmiştir (5,7,8). Ayrıca HIV (insan immun yetmezlik virüsü) pozitif hastalarda yapılan çalışmalarda, HEV enfeksiyonunun normal populasyonun üzerinde bulunması cinsel yolla da bulaşabileceğini düşündürmüştür (9). Bununla birlikte, domuz, tavuk, sığır ve koyun gibi hayvanlarda da HEV varlığı saptanmış, insanlara bulaşta zoonotik geçişin de önemli bir rol oynadığı bildirilmiştir (2,5).Birçok ülkede endemik ve sporadik hepatit olgularına sebep olan HEV, fekal-oral yolla bulaşan ve diğer hepatit etkeni olan hepatit A ile benzer kliniğe sahiptir (10,11). 8-10 haftalık inkübasyon periyodundan sonra gözlenen hastalığın mortalite oranı düşük olmasına rağmen (%0,07–0,6), hastalık özellikle hamile kadınlarda daha şiddetli seyretmekte, mortalite oranı %25’lere kadar çıkabilmektedir (11).Hepatit E enfeksiyonu bakımından erkek ve kadınlar arasında prevalansta anlamlı bir fark olmadığı bildirilmiştir (12). Çocuk ve yaşlılarda daha nadir olmakla beraber, 15-40 yaş aralığında genç ve orta yaş grubunda daha çok görülmektedir (12,13). Ülkemizde HEV seroprevalansı ile ilgili yapılan çalışmalarda HEV enfeksiyon seropozitifliği bölgelere göre değişiklik göstermektedir.Bu çalışmada Erzurum ve çevresindeki HEV seroprevalansını ve yaş-cinsiyet ile ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem
HEV seroprevalansını araştırmak amacıyla Ocak-Temmuz 2012 tarihleri arasında Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi kan bankasına kan vermek amacıyla başvuran sağlıklı kişiler çalışma kapsamına alındı.Kan donörlerinde rutin olarak taranan, HBsAg, Anti-HCV, Anti-HIV 1,2 ve Syphilis tarama testi negatif olarak bulunan toplam 248 kişiye ait serum örnekleri ayrılarak Anti-HEV IgG antikoru çalışılıncaya kadar örnekler -20 ˚C’de saklandı. Serum örneklerinde Anti-HEV IgG antikoru (Dia. Pro; Diagnostic Bioprobes, Italy) üretici firmanın önerileri doğrultusunda ELISA (EIA) yöntemi kullanılarak araştırıldı. Çalışmanın istatistiksel analizinde Ki-kare testi (SPSS 17.0) kullanıldı.
Bulgular
Çalışmaya alınan 248 kişinin 137’si erkek (yaş ortalaması: 40,5), 111’i kadın (yaş ortalaması: 38,5); idi. 248 kişinin 10’unda (%4,0) Anti-HEV IgG seropozitifliği tespit edildi. HEV seropozitifliği kişilerin cinsiyetlerine göre incelendiğinde 111 kadının beşinde (%4,5) seropozitif iken, 137 erkeğin de beşinde (%3,7) seropozitif olarak belirlendi. Anti-HEV IgG seropozitifliği açısından, her iki cinsiyette de pozitiflik saptanan yaş gruplarında (26-40, 41-60), cinsiyetlere göre anlamlı bir farklılık yoktu (p>0,05). Yine aynı gruplarda Anti-HEV IgG seroprevalansı yaşla birlikte yüksek bulunmuş, fakat bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı saptanmıştır. Seropozitiflik saptanan kişilerin yaş ve cinsiyetlere göre dağılımları Tablo 1’de sunulmuştur.
Tartışma
HEV enfeksiyonuna bağlı olarak spesifik IgM, IgG ve IgA tipi antikorlar oluşmaktadır. Anti-HEV IgM antikoru, enfeksiyonun başlangıcından yaklaşık olarak bir-dört hafta sonra ortaya çıkmakta ve olguların %50’sinde akut fazın başlangıcından üç ay sonra kaybolmaktadır. Anti-HEV IgG ise akut hastalığın başlangıcından iki-dört hafta sonra pik yapar ve zamanla titreleri azalır. Anti-HEV IgG’nin yüksek düzeyi yeni geçirilmiş enfeksiyonu gösterir (14). Ancak, Anti-HEV IgG varlığının saptanmasında kullanılan ticari testler duyarlılık ve özgüllük bakımından büyük farklılıklar göstermesi nedeniyle sero-epidemiyolojik çalışmalarda HEV enfeksiyonunun yorumlanmasında güçlüklere neden olmaktadır (15-17).Hepatit E virusuna maruz kalındığının bir göstergesi olan Anti-HEV IgG antikorlarının vücutta ne kadar süre kaldığına dair net bilgiler olmayıp bu konudaki belirsizlik devam etmektedir. Geçirilmiş hastalık sonrası 14 ay içerisinde Anti HEV IgG antikor düzeylerinin anlamlı derecede düşebileceği bildirilmişken, 14 yıl sonra dahi olguların yarısında antikorların saptanabileceğine dair bilgiler de mevcuttur (15). Bu duruma rağmen günümüzde Hepatit E’nin prevalansının saptanmasında kullanılan en yaygın yöntem Anti-HEV IgG varlığının EIA ile araştırılmasıdır (18).HEV’in görülme sıklığı toplumun sosyo-ekonomik düzeyiyle yakından ilişkilidir. Özellikle sağlıklı su kaynaklarına sahip olmayan bölgelerde daha sık görülmektedir. HEV Asya, Afrika ve Orta Amerika’nın tropikal ve sub-tropikal bölgelerinde endemik olarak görülmektedir. Bu bölgelerde bulaş en sık fekal oral yolla gerçekleşmektedir (15). Yüksek endemik bölgelerden olan İran’da %9,3, Kore’de %23,1, Hindistan’da %35,6, Çin’de, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da %20 civarında olduğu bildirilmiştir (19-22).Gelişmiş ülkelerde Anti-HEV antikor prevalansının %1 ila %20 arasında değiştiği bildirilmektedir. Bu bölgelerde prevalansın yüksek olarak bildirilmesine rağmen hastalık seyrek olarak görülmektedir. İnfekte hayvanlarla temas, HEV enfeksiyonunun önceden sub-klinik olarak geçirilmesi, diğer ajanlarla çapraz reaksiyon veya yanlış pozitif test sonuçlarının bu duruma neden olabileceği belirtilmiştir. Özellikle Amerika’da yapılan geniş kapsamlı bir çalışmada Anti-HEV IgG seropozitifliği %21 oranında bulunmuştur. Oldukça dikkat çeken bu yüksek seropozitiflik, gıda kaynaklı zoonotik bulaş ile ilişkilendirilmiştir. Bu kişilerde ayda en az bir kez özellikle hayvansal karaciğer tüketimi hikâyesinin varlığı dikkatleri çekmiştir. Diğer risk faktörleri arasında evde hayvan beslenmesi gibi nedenler de yer almaktadır. Amerika’da yapılan bu çalışmada veterinerlerde ve domuz çiftliği çalışanlarında seroprevalans yüksek oranda bulunmuştur (15,17). Aynı zamanda, düşük endemik bölgelerde çiftçiler, veterinerler, kasaplar, hayvan eti ile temas edenler ve az pişmiş domuz veya yaban geyiği eti yiyenlerde seroprevalansın genel populasyona oranla yüksek bulunması HEV’in zoonotik geçişini desteklemektedir (16,19).Ülkemizde yapılan çalışmalarda anti-HEV antikor pozitifliği bölgelere göre anlamlı farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıklar temiz içme suyu kaynaklarına ve hijyen koşullarına bağlı olarak değişmektedir (18).Ülkemizde yapılan çalışmalarda çeşitli bölgelerde seroprevalans oranları ortalama olarak %6.3 olarak bulunmuştur (12). Olcay ve ark.’ları Ankara, Manisa ve Diyarbakır’ın da içinde bulunduğu üç ayrı bölgenin illerinde HEV seroprevalansını araştırdıkları çalışmalarında, seropozitiflik oranlarını sırasıyla %2,7, %3,8 ve %11,7 olarak bulmuşlardır (23).Daha önce bölgemizde yapılan çalışmalarda 1994’te Taşyaran ve ark.’ları çocuklarda seroprevalansı %6,1 olarak bulmuşken, 2002 yılında Yazgı ve ark. gebelerde %9, Ertek ve ark.’ları ise normal populasyonda %10,3 oranında bulmuştur (24-26).Çalışmamızda ise Hepatit E seroprevalansı %4,0 olarak bulunmuştur. Bölgemizde yıllar içinde Hepatit E seroprevalansının düşmesinin, hijyen koşullarının düzelmesi ve sağlıklı içme suyu kaynaklarının temininin yaygınlaşmış olmasından kaynaklandığını düşünmekteyiz. Ülkemiz için HEV seroprevalansının ortalama % 6’larda olduğu kabul edildiğinde bölgemizdeki %4’lük seropozitiflik batı bölgelerimize oranla yüksek olsa da ülke ortalamalarına kıyasla seroprevalansın düşük olduğunu göstermektedir (12).Yapılan çalışmalarda yaş ile HEV seropozitifliği arasındaki ilişki de incelenmiştir. Yapılan bir çalışmada, donörlerde yaşla birlikte seroprevalans yüksek bulunmuş, fakat bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı bildirilmiştir (16). Çalışmamızda da Anti-HEV IgG seroprevalansının yaşla birlikte arttığı saptanmıştır.Ülkemizde yapılan bir çalışmada ise Maral ve ark.’ları tarafından ilkokul öğrencilerinde HEV seropozitifliğinin yıllık değişimi takip edilmiş, seropozitifliğin %1,7’den %2,1’e yükseldiği saptanmış fakat değişimin istatistiksel olarak anlamlı olmadığı bildirilmiştir (27). Çin’de yapılan bir çalışmada HEV seroprevalansının yaşla birlikte arttığı, fakat etnik gruplar arasında farklılık göstermediği belirtilmiştir (28).Yaptığımız çalışmada Erzurum’da HEV seroprevalansı Türkiye ortalamasından düşük bulunmuştur. Sağlıklı su kaynaklarının temininin ve/veya atık su ıslahının özellikle fekal oral yolla bulaşan etkenlerin bulaşını önleyeceği aşikardır. Özellikle ilimizde yakın zamanda içme suyu kaynaklarında değişiklikler olmuş, bunun yanı sıra son günlerde başlayan atık su ıslahına yönelik çalışmalar da devam etmektedir. Buna benzer girişimlerle sağlıklı su temini ve çevresel sanitasyon koşullarının iyileştirilmesi çalışmaları, gelecekte HEV seroprevalansında azalma sağlayacaktır. Fakat, özellikle hayvancılıkla uğraşın yoğun olduğu bölgemizde zoonotik bulaş riskinin göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Farklı risk gruplarında ve hayvanlardaki HEV seroprevalansının araştırılacağı geniş kapsamlı çalışmalar konunun önemini ortaya koyması bakımından faydalı olacaktır.Yazışma Adresi/Address for Correspondence:Dr.M. Hamidullah Uyanık, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Erzurum, TürkiyeTel.:+90 535 387 71 33 E-mail: [email protected]Geliş tarihi/Received:13.12.2012Kabul tarihi/Accepted:10.01.2013© Viral Hepatit Dergisi, Galenos Yayınevi tarafından basılmıştır. / Viral Hepatitis Journal, published by Galenos Publishing.